Kur'an'ı Kim Açıklar?


Sayfa Başlıkları

★★★

Kur'an'ı Kim Açıklar?

Bu bölüm şirk bölümü, şimdi sanki şirkle alakası yokmuş gibi görünen ama ilah olmakla eş değer bir konudan bahsedeceğim. Müslümanların bir kısmı şirkin Allah'tan başka yaratan olduğuna inanıldığını düşünüyor. Biraz kitap okumuş Müslümanlar ise Allah ile birilerinin aracı yapıldığını biliyor ama şirkin en büyüğü Allah adına açıklama yapmaktır. Kur'an'ı kim açıklamış biliyor musun? Bu soruya müslümanların yüzde doksan dokuzu peygamber açıklamıştır diye cevap verir ama doğru değil. Kur'an'ı açıklayan Allah'tır. Ayet bu;

Hud

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım

1. Elif, Lâm, Râ.

(Bu), Ayetleri sağlamlaştırılmış bir kitaptır!

Sonra da hakîm olan

ve

her şeyin iç yüzünü bilen (Allah) tarafından açıklanmıştır.

2. Ta ki; Allah’tan başkasına kul olmayasınız!

(De ki:) Ben de O’ndan size bir uyarıcı ve bir müjdeleyiciyim!

Peygamberin Görevi

Kur'an, hakim ve her şeyin iç yüzünü bile Allah tarafından açıklanmış. Sebebi de Allah’tan başkasına kul olmayasınız! diye. Bu ayette peygamberimizin de görevi yazıyor üstelik Allah böyle söyle diyor Ben de O’ndan size bir uyarıcı ve bir müjdeleyiciyim O zaman hadisler ne oluyor dersen, buna da bir ayetle cevap vereceğim. Allah Kur'an ile beraber hikmeti de indirmiş.

Nisa

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım

113. (Ey Muhammed!)

Eğer Allah’ın sana lütuf ve merhameti olmasaydı,

onlardan bir grup seni saptırmaya çalışırdı.

Halbuki onlar,

ancak kendilerini saptırırlar, sana hiçbir zarar veremezler.

Allah sana kitabı (Kur’an’ı) ve

Hikmet’i (insanlara faydalı olan çözüm önerilerini) indirmiş

ve sana bilmediğin şeyleri öğretmiştir.

Allah’ın sana lütfu çok büyüktür.

Allah Bütün Peygamberlere Hikmet Vermiş

Allah bütün peygamberlere kitapla beraber hikmet de vermiştir. Bir kaç örnek vereyim.

Ant olsun, Biz Lokman’a hikmet/bilgelik verdik. (Lokman 12) ”Ey Yahya! Kitabı kuvvetlice tut” (dedik). Daha çok gençken ona Hikmeti (problem çözme bilimini) verdik.(Meryem 12) Allah ona (Davud’a) hükümdarlık ve Hikmet (problemleri çözüme kavuşturma bilimini) verdi (Bakara 251) Şüphesiz Biz, İbrahim ailesine de Kitap ve Hikmet vermişizdir. (Nisa 54) Yusuf, güç ve kuvvetine ulaşınca; kendisine Hikmet/problem çözme bilimi ve İlim (doğruluğu ispat edilmiş kesin bilgi) verdik. (Yusuf 22)

Hikmet Nedir?

Hikmet, Allah’ın indirdiği ve yarattığı âyetlerden çıkarılan doğru hükümler ve o hükümleri çıkarma yöntemidir. Allah peygamberlerine hikmet vermiş ki Kitabı anlatabilsinler. Peygamberimizin ayetleri insanlara tebliğ ederken yaptığı açıklamalar hikmet sayesindedir. Bu açıklamalara bugün hadis deniyor. Peygamberimiz o dönemde hikmeti yani Kur'an'daki Allah'ın açıklamaları nasıl görülür ashabına da öğretmiş. Ayeti bu.

Al-i İmran

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım

164 - Andolsun Allah; müminlere kendi içlerinden; onlara ayetlerini okuyan, onları arıtıp tertemiz yapan, onlara Kitap ve Hikmeti (problem çözme bilimini/insanlara faydalı bilgiyi) öğreten, bir peygamber göndermekle, büyük bir lütufta bulunmuştur. Oysa onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içinde idiler.

Müslümanların Hikmeti Kaybetmesi

İslam dünyası hz Ömer devrinde büyük gelişim yayılım göstermiş ama daha sonra hikmet kaybedildiği için müslümanlar topraklarını genişletse de ilim konusunda problemler yaşamış. Hikmet sonraki nesillere aktarılamadığı için bugün her hangi bir problemde en eski kitaplardan çözüm aranıyor. Her mezhebin temel başvuru kitapları var. Fıkhi konularda bu kitaplara bakılıyor. Bu kitaplardaki en büyük sıkıntı Kur'an'ı Allah'ın açıkladığı dikkate alınmamıştır. Üstteki ayetlerden gördüğün üzere Allah, kendi adına açıklama yapılmasını ilahlık yapmak diye isimlendiriyor. Aynı şey hadisler için yapılıyor. Peygamberimiz din hakkında bir şey söylediyse bu mutlaka Kur'an'a dayanıyor olmalı aksi takdirde Kur'an'ın yanında ikinci bir emir yasak koyan kişi olurdu. Bugün bir hadisin doğruluğunun ancak o hadisin Kur'an'a uygun olduğu tespit edilirse gerçekten sahih olduğuna karar verilebilir. Peygamberimizin din adına Kur'an'a aykırı bir şey söylemesi mümkün değildir. Bugün islam adına yaşadığımız çıkmaz budur. Hocaların büyük çoğunluğu bütün hadisleri doğru kabul ediyor. Hadis olduğu söylenen bir metin asla Kur'an'la çelişmez çünkü peygamberimiz Kur'an'ı kendi kafasından açıklamamıştır, Kur'an'ı Allah açıklamıştır. Üç kısa açıklama göstereceğim.

Kur'an'ı Kim Açıklar? (2 Dakika)

Allah neden kendisi açıklamış? Allah’tan başkasına kul olmayasınız! diye. Demek ki neymiş; her hangi bir insan ayetleri kendi fikriyle açıklamaya kalkarsa ilahlık taslamış oluyormuş. Bu açıklamaları esas alanlar da o açıklama sahibini rab edinmiş oluyor. Peygamberimiz bile Kur'an'ı kendi başına açıklamamıştır.

Kur'an'ın Açıklanması Ve Resul (3 Dakika)

Allah Kur'an'da bir yerde bahsettiği konuyu başka bir surede açıklamış. Buna ikili sistem deniyor. Diyorlar ki "Kur'an'ı Muhammed uydurmuş" yazsana böyle ikili sistemli bir kitap.

Allah'ın Açıklamasına Ulaşma Metodu (3 Dakika)

Allah Kur'an'ı Kime Açıklamış?

Kur'an'ı Allah açıklamış, peki kime açıklamış? Onu da bu ayetten öğreniyoruz.

Fussilet

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım

3 - Bu bir kitaptır ki ayetleri, bilenler topluluğu için Arapça kur’ânlar (kümeler)[*] halinde açıklanmıştır.

[*] Birbirini tamamlayan âyetlerle oluşturulan kümeler. Ayetler arasındaki bu ilişki Al-i İmran 7’de anlatılmıştır. Özetle, bir konuda MUHKEM (açıkça hüküm veren) bir ayet, o ayete benzeyen ama aynı olmayan MÜTEŞABİH (benzeyen) ayet, ve onlara da benzeyen her biri için en az iki olmak üzere müteşabih alt ayetler. Bu ayetler kümesi, bilenler topluluğu tarafından uygun akademik ve ilmi çalışmalarla bir araya getirildiği takdirde bir konuda doğru hükme yani hikmete varabilmek mümkün olmaktadır. Kur’anı Kerim sonsuz sayıda alt kur’an’lardan oluşan ve her şeyi açıklayan Kitap’tır. Konu hakkında daha detaylı bilgi için bkz: Al-i İmran 3/7 ve dipnotu.

Kur'an'ın bilenler topluluğuna açıklanmış olması çok önemli. Kur'an'da ekonomi, hukuk, coğrafya, astronomi, biyoloji vb konularda açıklama var. İlahiyat fakültesinden mezun olmuş biri Kur'an'daki biyoloji ile ilgili ayetler hakkında bir şey diyemez çünkü konusu değildir ama bir biyoloğa danışırsa, ancak biyolog iç yüzünü anlattığında ayetin ne demek istediği tam anlaşılır. Bununla ilgili bir örnek göstereceğim ama videolu, faizle alım satım işleminin nasıl ifade edilmesi gerektiği üzerine. Bir de üstte gösterdiğim videolar ve dipnottan sonra ateistlerin sosyal medyada paylaştığı bir resmi göstereyim. Akılları sıra Kur'an'ın çelişkili olduğunu göstermeye çalışıyorlar. Yorumu sana bırakıyorum açıklamasını resmin altındaki videodan görebilirsin.

ateistlerin Kur'an eleştirisi

Peygamberimizin Kur'an Dışında Sünnet Anlayışı Var Mıdır? (9 Dakika)

İslam Dünyasının Sürünmesinin Sebeplerinden Biri

Alttaki resimdeki söze bakarsan islam dünyasının neden düzelmediğini anlayabilirsin. Kur'an'ı Allah açıklamış, peygamberimiz ashabına Allah'n açıklamalarını göstermiş, hikmeti öğretmiş. Bu insanlar din konusunda nasıl Kur'an'a aykırı söz nakletmiş olabilir? Bugün uydurma hadis diye bir gerçek var. Bunlar Emevi ve Abbasi döneminde olmuş. Uydurma hadisler o zaman türemiş.

İmam Azam'a İftira

Ben bu resimde yazan sözü araştırmadan kabul edersem bu zata iftira atmış olabilirim. Belki kötü niyetli insanlar bu zata iftira için böyle bir resim hazırlamış olabilir. Araştırmadan bu sözü doğru kabul edersem yanlış yapmış olurum. Aradım video buldum. Bu zat resimdeki yazıdan daha ilerisini söylemiş "imam Azam zayıf hadis karşısında kendi görüşünü değiştirirdi" demiş. Uydurma hadisler de böyledir. Sözün kaynağı mutlaka araştırılmalı. İnsanların gözden kaçırdığı şey bir hadisin doğruluğunu kesin tespit için Kur'an'a uyup uymadığına mutlaka bakılmalı.

Hadisler - Mehmet Emin Akın (3 dakika)


Aklını Kullan Aklını

Diyor ki "o dönem hadisler kitap haline getirilmemişti, sözle nakil yoluyla geliyordu" Böyle bir dönemde zayıf hadis neden nakledilsin? Zayıf hadis demek rivayet edenlerden birinde bir problem var demektir. Sahabenin naklettiği hadislerde zayıflık olur mu? Olmaz çünkü peygamberi gördüler. Eğer zayıf bir söze rastlarlarsa bunu rivayet etmeleri mümkün değildir. Zayıf bir sözü rivayet edip peygambere ihanet mi edecekler? akılı kullanmayınca ne dediklerini bilmiyorlar. Ne kadar tutarsız konuştuklarının farkında değiller. Sahabeden sonra tabiin dönemi geliyor yani peygamberi görmemiş ama peygamberi göreni görmüş. Bu dönemde zayıf hadisler ortaya çıkmış olabilir. Bir adam dese ki "ben peygamberi gören falancadan duydum ki şöyle şöyle yapmak ..." Bu sözü söyleyenin gerçekten peygamberi göreni gördü mü tespit etmek mümkün değildir. O zaman bu sözün doğruluğunu nasıl tespit edeceksin? Uydurma hadisler en çok Ebu Hureyre ve İbni Abbas adı kullanılarak üretilmiş. Ebu Hureyre sürekli peygamberin yanında olduğu için ve bunu herkes bildiği için, onun adı kullanılarak hadisler uydurulmuş. İbni Abbas ise çok değerli bir sahabe, otorite kabul edilenlerden. "İbni Abbas'tan rivayet edildiğine göre ..." diye başlayan bir cümleye herkes dikkat eder. İbni Abbas adına bir söz uydurulsa, rivayet zinciri de sorunsuz kurgulansa ama Kur'an'a yüzde yüz aykırı olsa ne yapacaksın? Bana göre İmam Azam'ın zayıf hadisi kabul ettiğini söylemek, İmam Azam'ın Kur'an'ı hiç bilmediğini söylemekle ayn şeydir. Bir örnek vereyim. Hadis olduğu söylenen şöyle sözler var;

Hadislerdeki Tutarsızlıklara Bir Örnek

Kim ihlaslı bir şekilde, içtenlikle ve samimiyetle “Lâ ilâhe illâllah” derse, yeryüzü dolusu günahı olsa bile Yüce Allah onu bağışlar ve cennetine koyar.

Bunu internetten aldım, bu sözün rivayet edenleri yazmıyor. Hadisçiler doğru mu değil mi diye bu ravilere bakıyor. Onlara bakmadan bir ayet göstereceğim bu söz uydurma mı değil mi belli olacak. Ayrıca bunun farklı versiyonları var; Kim yüz defa şunu derse, kim sabah akşam şunu derse, affaolur, cennete girer, günahları bağışlanır gibi. Benim itirazım; bir sözü belli sayıda tekrar ederek cennete giremezsin. Peygamberimiz böyle bir söz söylememiştir. Önce şunu yazayım madem sürekli La ilahe illallah demek insanı cennete sokuyordu da o zaman Kur'an'a ne gerek vardı? Allah 6236 ayeti neden indirdi? Cennet ayetlerinde neden sürekli salih amel vurgusu yapıyor? Ayet bu.

Bakara

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım

214 - Yoksa siz, sizden öncekilerin başına gelenler,

sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?

Peygamber

ve

onunla beraber inananlar;

“Allah’ın yardımı ne zaman?” diyecek kadar;

darlığa

ve

zorluğa uğramışlar ve sarsılmışlardı.

İyi bilin ki, Allah’ın yardımı pek yakındır.

Cennete Girmek Neye Bağlıymış?

La ilahe illallah demeye ya da sabah akşam bazı kelimeleri tekrarlamaya mı? İmtihan olmadan cennete giremezsin. Bu ayet Kur'an'dayken peygamberimiz "kim suphanallah derse, sabah akşam şu kelimeleri tekrarlarsa cennete girer" diyebilir mi? Hadis denen bu sözler bu ayete uymuyor, nasıl doğru kabul edeceksin? Kur'an'ı Allah açıkladığına göre cennete girme şartlarını da Allah bildirmiştir. Peygamberimiz bunlara ilave ya da çıkarma yapamaz. Dolayısıyla bu sözler uydurmadır. Ben bunu görebiliyorum da İmam Azam gibi biri ki kendisinin dahi olduğunu söylüyorlar, zayıf hadisleri nasıl kabul eder? İmam Azam'ın zayıf hadisi kabul ettiğini söylemek, İmam Azam'ın Kur'an'ı hiç bilmediğini söylemekle ayn şeydir.

Mezhep İmamlarının Görüşleri Sonradan Değiştirilmiştir

İmam Azam zayıf hadis karşısında görüşünü değiştirmiyordu ama bugünkü mezhep kitaplarında onun böyle yaptığı yazıyor. Miras konusunda karşı çıktığı görüşler bugün mezhep kitaplarında onun görüşüymüş gibi yazıyor. Mezhep kitaplarını yan yana koy, hangi konuya bakarsan bak hemen hemen aynı yanlışı yazdıklarını görürsün. Yanlışta ittifak olmaz. Dört mezhebin kurucusu sayılan insanların doğum ve ölüm tarihlerine bak; İmam A’zam 80 tarihinde doğmuş 150 tarihinde vefat etmiş. İmam Malik: 90 tarihinde doğmuş, 179 tarihinde vefat etmiş. İmam Şafii 150 tarihinde doğmuş, 204 tarihinde vefat etmiş. İmam Ahmed 164 tarihinde doğmuş, 241 tarihinde vefat etmiş. Birbirlerini görmemişler bile ama bu insanların olduğunu iddia ettikleri kitaplara bakınca aynı yanlışı yaptıklarını görüyorsun. Bir sınıfta çocuklara 2 + 2 kaç eder desek herkes 4 eder der ama 2 + 2 kaç etmez deyince herkes aynı cevabı verir mi? Eğer verirlerse birinin daha önceden "böyle soru sorulursa şu cevabı verin" diye şartlandırma yaptığını düşünebilirsin. Mezhep kitaplarındaki olay da bunun gibi. Birbirini görmemiş insanlar nasıl aynı yanlışı yazabilir? Bu kitapların sonradan değiştirildiği çok açık. Bunun olduğu dönem de Abbasi dönemi. Alttaki videoyu dinlemelisin. İslam nerede ne zaman bozulmuş cevabı burada. Abbasiler iktidara gelmek için ne yapmış, sonra miras ayetlerini nasıl değiştirmiş ve İmam Azam bunlara nasıl karşı çıkmış. Bunları görmen lazım ki İslam dünyası neden böyle ve asıl sebebinin Kur'an olmadığına ikna ol. İlk üç dakikayı kısaltabilirmişim ama sonradan dokunmadım çünkü video çok izlenmiş, belki bir yerlerde paylaşılmıştır. İstersen 2:50 dakikadan başlayabilirsin.

Mezhepler Abbasiler döneminde oluşturulmuştur (15 Dakika)

İslam'ın Yerine Geçen Ehli Sünnet Dini

Bugün İslam'ın yerinde "Ehli Sünnet" diye bir din var. Ehli sünnet İslamla karışık hurafeler, uydurma hadislerden, evliya hikâyelerinden, menkıbelerden ve bir de tefsirlerden oluşur. Beni bu sözlerimden dolayı "sen peygamberin sünnetine ne diyorsun" diye taşlayabilirler ama yanılan onlar, farkında değiller. Benim takip ettiğim hocaları bu sitede görüyorsun. Bu hocaların da hataları var ama hurafelerle Kur'an'ı ve doğru hadisleri ayırmaya çalışıyorlar. Bazı hadislere "uydurma" dedikleri için, onlar için "hadisleri inkar ediyorlar" diyorlar. Bu iftiradır. Hadisleri inkar etmiyorlar, uydurulmuş hadisle sahih hadisi tespit etmeye çalışıyorlar. Buna bir kaç örnek vereceğim. Ehli sünnet dinini savunanlar şöyle diyor; "hadisleri kabul etmiyorsanız, Kur'an'da beş vakit namazı ve nasıl kılınacağını gösterin." Bu insanlar Kur'an'a bakmamışlar. Bu onların kabahati olmayabilir. Okudukları okullarda bu şekilde yetiştirilmişler. Ahmet hocadan kısa bir video göstereceğim, "Kur'an'da beş vakit namazı, namazda iki secdeyi bulamıyoruz" diyor. Demek istediği peygamber namazla ilgili bütün ayetleri birleştirmiş ortaya bir şekil çıkarmış. "Kur'an'da demiyor ki iki secde yapın" bu sözü unutma, hangi ayetten iki secde olması gerektiğini göstereceğim.


Beş Vakit Namazı Emreden Ayetler (2 dakika)

Alttaki videodan Ahmet hocanın "Kur'an'da namazın beş vakit olduğunu bulamıyoruz" sözünün ne kadar yanlış olduğunu görebilirsin.

Nisa 103 Namazın Kılınış Şeklini Anlatıyor

Ahmet hoca yukarıda "Kur'an'da demiyor ki iki secde yapın" sözü için bu videoyu göstereceğim. Bu cümleyi internetten kopyaladım "İki secde arasında iki defa Allahummeğfirli, Allâhümmeğfirli demek sünnettir" Bu sünnet değil, Kur'an'ın emridir. Kur'an'ın emri olduğu için peygamberimiz iki secde arasında Allahümmağfirli, Allah'ım beni bağışla demiştir. Bunların hangi ayette geçtiğini bilmeyenler, bulamayanlar peygamberimizin kendiliğinden Allahümmağfirli, Allahım beni bağışla dediğini zannediyor. Bu yüzden sünnet diyorlar. Sünnet falan değil, Allah'ın emri. Videoda ayrıntısını görebilirsin. Mutlu değilim Ahmet hocanın veya başkalarının eksiklikleri göstermekten. Keşke bu bilgiler okullarda medreselerde okutulsa. Bu video biraz teknik, sefer namazından bahsediyor. Diyelim ki bir yere giderken karşımıza düşman çıktı, o durumda nasıl namaz kılınacak onun tarifi var. İki secde nasıl oluyor, secde arası zikir nasıl yapılıyor Nisa yüz üçüncü ayette anlatılıyor. Bu ayet sefer namazının anlatıldığı ayetlerin peşine geliyor ama bu ayeti bu namazdan ayrı tutuyorlar. Yaptıkları hata bu. O yüzden doğru mana da veremiyorlar. Ayetin doğrusu şöyle.

Nisa

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım

103 - Namazı kılarken[1*] Allah’ı; ayakta, oturur halde, ve yanlarınız üzerinde anın[2*]. Güvene kavuştuğunuzda o namazı tam kılın. Çünkü namaz, müminlere, vakitle sınırlı olarak[3*] farz kılınmıştır.

[1*]

[2*] Yanlarınız üzerinde: İki el dizlerimizden güç alır şekilde, rüku halinde

[3*] Bu nedenle herhangi bir namaz kendisi için belirlenen vakit sınırlarının dışında kılınamaz.

Bu ayette yapmamız istenenleri namazdan sonra yapılacak diye tercüme ediyorlar. Bak şimdi hataya bak; düşman karşısındasın, Allah namazı ertelememiş ama kısaltmış -ayrıntısını videoda göreceksin- namaz bittikten sonra savaşa devam edeceksin, ayetin yanlış tercümesine bakalım namazdan sonra ekstra ibadet çıkıyor.

Namazı bitirdiğiniz zaman ayakta, oturarak ve yanlarınız üzerinde (uzanarak) Allâh’ı anın; güvene kavuştunuz mu namazı (tam) kılın. Çünkü namaz, mü’minlere vakitli olarak farz kılınmıştır.

Namaz bitti ama sonradan ekstra Allah'ı anma görevi çıktı. Namaz bittikten sonra ne zaman ayakta, otururken ve yanlar üzerinde Allah'ı anacağız? Ne anlamı kaldı namazın kısaltılmasının? Bu ayette söylenenler namazdan sonra değil namaz içinde yapılacaklar, bu aynı zamanda namazın nasıl kılınacağının da tarifidir.

Bunun açıklamasını alttaki videodan dinleyebilirsin ya da diğer siteden okuyabilirsin. Okumak daha kısa sürer. Video daha detaylı sen seç. Nisa 103 Namazın Kılınış Şekli

Kur'an'ı Abdestsiz Okuyabilir Miyiz?

Hadislerin Kur'an'a uygun olması konusunda bir de bu konuyu göstereceğim. Peygamberimizden geldiği iddia edilen "abdestsiz Kur'an okunmaz" rivayetleri var. Bu dinin sahibi peygamberimiz mi yoksa Allah mı? Eğer Allah diyorsan Allah'ın emir ve yasakları Kur'an'da ama Allah Kur'an'ın okunacağı zaman abdest almanın gerekli olduğunu bildirmemiş. Kur'an okumakla ilgili tek bir emir var. Nahl doksan sekizde "Kur'ân'ı okuyacağın zaman, kovulmuş şeytandan Allah'a sığın" diyor. Allah abdest konusunu eksik bırakmış olabilir mi? Nerelerde, ne zaman, hani şartlarda abdest alınması gerektiğini ayetlerde yazmış. Bunların içinde Kur'an okunacağı zaman yok. Buna rağmen peygamberimiz "hayır Kur'an okurken de abdest alacaksınız" diyebilir mi? Kur'an'da onlarca ayette peygamberimizin görevinin sadece uyarmak ve müjdelemek olduğu yazıyor, mesela Al-i İmran 105 105.VE BİZ onu (Kur’an’ı) hak ile indirdik. Ve (bu Kur’an), şeksiz şüphesiz gerçek olarak/hak ile indi. Seni de yalnızca müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Peygamberimiz yalnızca uyarıcı ve müjdeci ise Allah'ın emretmediğini emredebilir mi? Mümkün değil çünkü hiçbir resul hüküm koyamaz ancak kendine vahyolunanı insanlara duyurur. Aklıma bir ayet daha geldi.

Enam

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım

50. De ki: “Size Allah’ın hazineleri benim yanımdadır demiyorum

ve

ben gaybı da bilmem! Ben size, bir meleğim de demiyorum.

Ben ancak, bana vahyolunana uyuyorum.”

De ki:

“Kör ile gören bir olur mu? Hiç düşünmüyor musunuz?”

"Ben ancak, bana vahyolunana uyuyorum” diyen bir peygamber Allah'ın koymadığı hükmü koyabilir mi? Buna "Resul size ne verdiyse onu alın; sizi neden yasakladıysa ona son verin" ayetleriyle itiraz ediyorlar. Resul ve nebi farkını bilmedikleri için hata yapıyorlar. Sanki resulün de helal haram koyma yetkisi varmış gibi konuşuyorlar halbuki pek çok ayette "resule düşen tebliğdir" deniyor. Resul kendi sözünü söylemez. Kendine ne vahyedildiyse onu söyler. Dolayısıyla bir resul asla kendisine vahyedilene aykırı görüş bildiremez. Bunu biraz aşağıda ele alacağım. O zaman Vakia suresindeki ayetler ne olacak denebilir. Ayetler bunlar.

Vakia

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım

75.Hayır, yıldızların yerlerine yemin ederim!

76. Şüphesiz bu çok büyük bir yemindir, şâyet bilseniz!

77. Doğrusu bu Kur’an-ı Kerim çok yüce bir Kur’an’dır,

78. (Allah katında) saklı/korunmuş bir Kitap’tadır.

79. Ona (Allah katındaki korunmuş Kitaba/Kur’an’a) ancak,

temiz olanlar (melekler) dokunabilmiştir.

80. O (Kur’an), Âlemlerin Rabbinden indirilmiştir.

Yazmayayım video göstereyim. Bu suredeki "temiz olanlar" ifadesi ile ne kast ediliyor dinle.

Kur'an'ı Abdestsiz Okuyabilir Miyiz? (7 Dakika)

Kur'an'a Abdestsiz Dokunabilmenin Sekiz Gerekçesi (2 dakika)

Bu konuda Mustafa hoca Kur'an'a neden abdestsiz dokunulur diye sekiz madde sayıyor. Bunu mutlaka dinle.

“Resul Size Ne Verdiyse Onu Alın Size Ne Yasakladıysa Ondan Sakının" Ayeti Ne Demek?

İnsanlar bu cümleyi ayetten cımbızla çekip, "resulden gelen her şey emirdir" diyorlar. İnsanlar resul ve nebi farkını bilmediği için böyle söylüyor. Kur'an'da peygamber kelimesi geçmez. Allah ya resul ya da nebi kelimesini kullanmıştır. Her hangi bir yabancı dil eğitimi alan herkes bilir ki, bir dilde kullanılan farklı kelimeler anlamlarının da farklı olduğunu gösterir. Hele Arapça gibi çok zengin bir dilde bir şeyi iki farklı kelime ile ifade ediyorsan anlamları mutlaka farklıdır. Arapça'da deve ile ilgili 269 kelime var. Türkçe gibi değil. Mesela kuvvetli deveye alendat, şişman büyük deveye ameysel, dişi deveye avemen, çok kuvvetli dişi deveye cel'abe, beyaz deveye a'yes denmesi ne kadar zengin bir dil olduğunu gösterir. Deveye 269 isim veren bir dil resul ve nebiye de farklı anlamlar vermiş. Geleneğin kitaplarına bakarsan bu kelimelerin doğru anlamlarını bulamazsın, Kur'an'a bakman gerekir. Kur'an'da nebi kendisine kitap verilen kişidir. Resul ise aldığı mesajı ileten kişidir. Her nebi resuldür ama nebi olmayan resuller de olmuş. Nebilere kitap verildiğini gösteren ayet.

Allah Bütün Nebilere Kitap Vermiştir

Bakara
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım

213. nsanlar hep bir toplum oluşturmuştur. Allah, müjde veren ve uyarılarda bulunan nebîler görevlendirmiş; onlarla birlikte, gerçekleri içeren kitap da indirmiştir[1*] ki ayrılığa düştükleri konularda insanlar arasında o kitap hükmetsin. Kitap hakkında ihtilafa düşenler kendilerine kitap verilenlerden başkası olmaz[2*]. Bu da açık ayetler geldikten sonra birbirlerine üstünlük kurma gayretlerinden kaynaklanır. Sonra Allah, ayrılığa düştükleri gerçekler konusunda, (ayetlerine) inanıp güvenenleri, kendi onayıyla doğruya ulaştırır. Allah, gerekeni yapanı[3*] doğru bir yola yöneltir.

[1*] Âyete göre Âdem aleyhisselamdan beri her nebîye kitap verilmiştir.

[2*] Kitabı okuyanlardan kimi kendini düzeltir, kimi de bile bile yanlışlara sarılır. Bu da ayrılıklara sebep olur.

[3*] Şâe = شاء fiilinin kökü, “bir şeyi yapma, var etme” anlamında olan şey =شيء’dir. (Müfredât).

Ayetlerin hepsini yazmayayım, özet yazayım.Bütün nebilere kitap verildiğini de Enam 83-89 ayetlerinden anlıyoruz. Bu ayetlerde on sekiz nebinin ismi sayılıyor, 87. ayette ise Allah bu on sekiz nebinin babalarını, soylarını ve kardeşlerini de seçtiğini, 89. ayette ise adı geçenlere kitap, hikmet ve nebilik verdiğini söylüyor. Bu ayetlerde sayılan nebilerin babaları da seçildiği için bu Hz Âdem'e kadar gidiyor demektir. Bütün saydığı bu nebilere kitap verildiği çok açık bir şekilde görülüyor.

Resulün Görevi Tebliğdir

Tegabün

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım

12 - Allah’a boyun eğin, Elçisine boyun eğin. Eğer yüz çevirirseniz bilin ki elçimize, açık açık bildirme dışında bir görev düşmez.

Ayette resul yerine elçi kelimesi kullanılmış, Allah resulün görevini bildirmiş mi? Resulün görevi tebliğdir. Muhammed (a.s) kırk yaşında nebi olmuş yani Allah kendisine kırk yaşında kitap vermiş. Muhammed (a.s) ölene kadar gece gündüz nebiydi. Mesela peygamberimizin Kur'an' dışı yaptığı, ayet okumadığı bütün sohbetler nebi vasfıyla yaptığı sohbetlerdir ama ne zaman Kur'an'ı insanlara anlatmaya başlarsa o zaman resuldür yani aldığı ayetleri tebliğ ediyor demektir. Kur'an'da resule "itaat edin" ayetleri var ama "nebiye itaat" edin ayetleri yoktur. Resule itaat Allah'a itaattir çünkü Allah pek çok ayette "resule düşen tebliğdir" diyor. Resul konuşurken Allah'ın ayetlerini tebliğ ettiğine göre resule itaat doğrudan Allah'a itaattır.

Kur'an'daki Nebi Hitapları

Allah peygamberimize ikazlarda bulunurken her zaman "nebi" sıfatıyla seslenmiş, mesela Tahrim suresi birinci ayet Ey NEBÎ! Eşlerinin hoşnutsuzluğunu gidermek için, Allah’ın sana helâl kıldığı şeyi niçin sen kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. Allah bu ve benzeri ayetlerde uyarı yaparken hiçbir zaman "resul" hitabını kullanmamıştır çünkü resul Allah'tan aldığını ilettiği için yanlış yapma imkanı yoktur. Meallerde resul ve nebi kelimesini tek bir "peygamber" kelimesiyle yazdıkları için bunlar görünmüyor. Üstte bahsetmiştim, Allah peygamberimize hikmet de verdiği için Kur'an'ı tebliğ ederken açıklama da yapabilmiş.

Ekşi Sözlük'te "bir müslümanın aklına takılan 91 soru"yu hazırlayan kişinin bu konuda kafasına takılan iki soryu göstereyim.

31- araf suresi 35. ayet şöyledir; “ey adem oğulları! size ne zaman içinizden rasuller gelir de, her kim bunlara karşı çıkmaktan sakınır, kendini düzeltirse, artık onlara korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.” bu ayette geçen “size ne zaman içinizden rasuller gelir de” cümlesi ne anlama gelmektedir? hz. muhammed son peygamber değil midir? allah hz. muhammedden sonra daha başka rasul göndereceğini mi söylemektedir? eğer hz. muhammed son peygamber ise neden bu ayet gönderilmiştir?

38- fatır suresi 24. ayet şöyledir; “şüphesiz biz seni, müjdeleyen ve (onunla) uyaran biri olarak gerçek ile gönderdik. kendilerine bir uyarıcı gelmeyen hiçbir topluluk yoktur.” afrika kıtasında daha hiç diğer insanlarla karşılaşmamış kabileler yaşamaktadır, bunlara uyarıcı gönderilmiş midir? kutuplarda yaşayan insanlara uyarıcı gönderilmiş midir? çine, japonyaya, singapura uyarıcı gönderilmiş midir? adalarda yaşayan insanlara uyarıcı gönderilmiş midir? himalayalarda dağlarda yaşayan insanlara uyarıcı gönderilmiş midir? eğer bunların hepsine bir uyarıcı gönderilmişse neden hiçbirinin yazılı eserlerinde kur’an-ı destekleyen eserler yoktur, neden her birinin eserlerinde geçen yaratıcı inanışı farklıdır? ve eğer eskiden yaşayan tüm insanlara uyarıcı gönderilmiş ise bugün bize neden gönderilmemektedir? ya da bugün daha hiç başka insanlarla karşılaşmamış kabilelerde yaşayan insanlara bir uyarıcı gönderilmemektedir? üzerlerinden geçen uçağı canlı sanarak ona ok atan kabilelerin yaşadığı günümüzde neden bu insanların binlerce din ve kutsal kitap arasından islamı ve kur’anı kendilerinin bulup, öğrenip, iman etmeleri beklenmektedir?

Muhammed (a.s) hem nebidir hem resuldür. Her nebi -kendisine kitap verilen peygamber- resuldür çünkü aldığı vahyi tebliğ etmekle görevlidir ama her resul nebi değildir, kendisine kitap verilmemiş resuller de vardır. Mesela Şuara yüz beşinci ayette şöyle deniyor "Nuh kavmi resullerini yalanladı" aynı surenin yüz yirmi üçüncü ayetinde de şöyle deniyor "Ad kavmi resullerini yalanladı." bütün resullere kitap verildi denirse o zaman Nuh ve Ad kavmine kaç kitap gönderildi? Her resule kitap verildi denirse o zaman Ad ve Nuh kavmine bir den çok kitap gönderildi demek olur. Nuh peygamber nebi idi. Allah kendisine kitap verdi aynı şekilde Hud peygamber de nebi idi Allah ona da kitap verdi. Bu iki kavme birer kitap verildi. O zaman ayet neden çoğul olarak resullerin yalanlandığını söylüyor? O resuller Nuh ve Hud peygamberin görevlendirdiği elçilerdi. Hz İsa'nın havarileri gibi. Mesela Nuh peygamber bir kaç kişiyi görevlendirip "şuraya gidin Allah'ın ayetlerini anlatın" dediğinde giden kişiler sadece Allah'ın ayetlerini tebliğ ettiği için onlara elçi denmiş. Bizim peygamberimizde çevresindeki ülkelere elçiler gönderdi, islama davet etti. Ayetteki "Ad kavmi resullerini yalanladı" budur. Her nebi kavmine ya da yakın ülkelere elçi göndermiştir. Çağrı filminden bu bölümü gösterebilirim.

Peygamberimizin Dünyayı İslam'a Daveti - Çağrı Filmi (3 Dakika)

Kendilerine gelen elçileri yalanlamak demek Allah'ın ayetlerini yalanlamak demek çünkü elçiye düşen sadece ayetleri tebliğdir. Gelen kişiyi değil ayetleri yalanlamışlar. Ayrıntısını bu videodan dinleyebilirsin.

Nebi ve Resul Kavramları Arasındaki Farklar (10 dakika)

Üstteki bir müslümanın aklına takılan 91 soruyu hazırlayan kişinin sorusunda geçen “ey adem oğulları! size ne zaman içinizden rasuller gelir de, her kim bunlara karşı çıkmaktan sakınır, kendini düzeltirse, artık onlara korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır” ayeti ve ikinci sorudaki "çine, japonyaya, singapura uyarıcı gönderilmiş midir? adalarda yaşayan insanlara uyarıcı gönderilmiş midir?" için şunu yazacağım. Ayete dikkat edersen Ey Âdem Oğulları diye başlıyor, bugün Çin'e, Japonya'ya her hangi bir ülkeye birisi Kur'an ayetlerin ekleme çıkarma yapmadan götürür anlatırsa oraya resul gitmiş oluyor. Allah ayetlerde resulü tanımlamış. başka bir ayeti yazayım. Maide 99. ayette Resule düşen, tebliğden başka bir şey değildir diyor. Sen de al bir ayeti bir arkadaşına kendi fikrini katmadan anlat resullük yapmış olursun. Mesajı taşıyan mı önemlidir mesaj mı? Mesaj önemlidir. Giden resul aslında kişi değil ayetlerdir, Kur'an'dır. Size resul gelir de kim ona uyarsa ayetleri bugün bu anlamdadır. Bunu anlamak çok önemli çünkü cehenneme giden insanlara "size içinizden resuller gelmedi mi" diye sorulacak. Gelenekte hemen hemen her mealde "resul" ve "nebi" kelimesi ayrımı yapılmadan peygamber yazılarak tercüme yapılıyor. Alta Zümer 71. ayeti bir "peygamber" kelimesini kullanarak bir de doğrusu olan "resul" kelimesiyle yazacağım

İnkâr edenler grup grup cehenneme sevk edilirler. Cehenneme vardıklarında oranın kapıları açılır ve cehennem bekçileri onlara şöyle derler: “Size içinizden, Rabbinizin âyetlerini size okuyan ve bu gününüze kavuşacağınıza dair sizi uyaran peygamberler gelmedi mi?” Onlar da, “Evet geldi” derler. Fakat inkârcılar hakkında azap sözü gerçekleşmiştir.

İnkâr edenler bölük bölük cehenneme sevk edilirler. Oraya geldiklerinde onun kapıları açılır ve cehennem bekçileri onlara şöyle derler: "Size, içinizden resuller gelmedi mi ki, Rabbinizin ayetlerini karşınızda okusunlar ve sizi şu gününüze kavuşmanız hususunda uyarsınlar?" Onlar: "Evet, derler, geldi ama inkârcılar hakkında azap hükmü hak oldu."

Bu ayetleri "peygamber" kelimesiyle tercüme edince 91 soruyu hazırlayan ve onun gibi düşünenler "Türklere, Çin'e, Japonya'ya, Kutuplara vs Allah peygamber göndermedi, o zaman bu kitap insan yazmasıdır, Allah'tan gelmiş olamaz" diyorlar. Ayetteki ifadeye dikkat et şimdi; "Size, içinizden resuller gelmedi mi ki, Rabbinizin ayetlerini karşınızda okusunlar ve sizi şu gününüze kavuşmanız hususunda uyarsınlar?" Bir toplumun içinden resul nasıl çıkar ve insanlara ayetleri okur, ahiret hakkında uyarılarda bulunur? Resulün tanımında bitiyor her şey. İnsanlar resulü Allah'ın görevlendirdiği kişi zannediyor. Oysa Allah Resule düşen, tebliğden başka bir şey değildir diyor. Buna göre her toplumdaki müslümanlar ayetlere ekleme çıkara yapmadan insanlara anlattığında resullük yapmış oluyor. İnsanlar ayetleri böylece duyduğu için cehenneme gidene "Size, içinizden resuller gelmedi mi denecek.

Nebi Ve Resul Farkını Gösteren Hubab b. Münzir'in Peygamberimize İtiraz Etmesi

İslam tarihini özellikle peygamberimizin yaptığı savaşları okuyanlar, araştıranlar ashabın peygamberimize itiraz ettiği zamanları görecektir. Ashab bazı zamanlarda peygamberimize "Bu vahiy mi yoksa sizin görüşünüz mü?" diye sorduğunu herkes görmüştür. Bunlardan en meşhuru sanırım Hz Ömer ve Hubab b. Münzir'in itirazları olsa gerek. Bu itirazlar resul ve nebinin birbirinden ayrı şeyler olduğunu gösteren en güzel örnekler. Yukarıda gösterdiğim ayetlerde görüldüğü üzere resule itiraz edilemez. Resul konuştuğu zaman ayet konuşuyor demektir ama nebi konuşurken günlük her hangi bir sohbet olabilir. Bedir gazvesinde peygamberimiz bir strateji belirlemiş, orduyu ona göre konumlandırmış. Hubab b. Münzir ordunun böyle konumlandırılmasının vahiy olup olmadığını sormuş. Peygamber vahiy olmadığını söyleyince itiraz etmiş, yanlış olduğunu, İslâm ordusunun düşmana en uzak olan kuyunun çevresine yerleşmesini uygun olmadığını söylemiş ve itirazı değerlendiren peygamberimiz Hubab'ı haklı bulmuş ve orduyu tekrar konumlandırmış. Hubab aynı itirazı Hayber'de de yapmış. Yine peygamberimizin orduyu yerleştirdiği yerin vahiy olup olmadığını sormuş, peygamberimiz vahiy olmadığını söyleyince düşmanın ok menzilinden ve bataklık bir alan varmış oradan daha uzakta bir yere yerleşmeyi teklif etmiş. Peygamberimiz bu teklifi de kabul etmiş. Bu iki olay nebiye itiraz edilebileceğini göstermektedir. Nebilik bir unvandır. Nebiler tıpkı senin benim gibi insandır ama ne zaman Allah'ın ayetlerini tebliğe başlarlarsa o zaman resul vasfıyla konuşuyor demektir ve artık itiraz edilemez çünkü tebliğ edilen sözler resulün değil Allah'ın sözleridir. Buna ayetlerle de örnek göstereceğim.

Nebi Ve Resul Farkını Gösteren Zeyd'in Peygamberimizi Dinlememesi

Resul ve nebi ayrımı yapmadan her iki kelimeyi "peygamber" diye okuyunca Kur'an'da çelişkiler oluyor. Zeyd'in peygamberimizin emrini dinlememesini göstereceğim. Allah Ahzab otuz altıda şöyle diyor; Allah ve resulü bir işte hüküm verdiklerinde, inanmış bir erkekle inanmış bir kadının, işlerini kendi isteklerine göre belirleme hakları yoktur. Allah’a ve resulüne isyan eden, açık bir sapıklığa batıp gitmiş demektir. Bir sonraki ayet şöyle başlıyor; Hani sen Allah’ın nimetlendirdiği, senin de lütufta bulunduğun kişiye "Eşini yanında tut, Allah’tan kork!" diyordun ... peygamberimiz "Eşini yanında tut, Allah’tan kork!" diye Zeyd'e söylemiş. Zeyd bu sözü dinlemedi. Eşini boşadı. Hani Allah ve resulü bir işe karar verdiğinde inanmış bir erkekle inanmış bir kadının, işlerini kendi isteklerine göre belirleme hakları yoktu, ne oldu da Zeyd peygamberimizi dinlemedi. Üstelik dinlemediği halde ne Allah kızdı ne peygamber. Burada otuz altıncı ayetteki resuldür otuz yedinci ayetteki nebidir. Resule düşen sadece tebliğdir. Resul konuştuğu zaman Allah konuşmuştur, itiraz edilemez. Ahzab otuz yedide peygamberimiz resul sıfatıyla konuşmuyor. Eğer resul sıfatıyla konuşsaydı Zeyd'e "şu ayete göre eşini boşayamazsın" derdi. Peygamberimiz nebi vasfıyla Zeyd'e tavsiyede bulunuyor. Bu tavsiye olduğu, Allah'ın sözü olmadığı için Zeyd kınanmıyor. Peygamberimiz Zeyd'e "eşini tut boşama" derken bunu bir şeyleri sezdiği için söylemiş. Allah'ın kendisini Zeyd'in eşi Zeynep'le evlendirmesinden çekinmiş. İnsanların dedikodularla "evlatlığının hanımını aldı" demelerinden, bunun olma ihtimali olduğunu gördüğü için Zeyd'e "eşini boşama" demiş. Allah Ahzab otuz yedide "insanlardan değil Benden çekinmen lazım" deyip peygamberimizi neden Zeynep'le evlendirdiği açıklamış.

Ahzab

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım

37 - Allah'ın nimet verdiği ve senin de nimetlendirdiğin kimseye: "Eşini bırakma, Allah'tan kork" diyordun ama aslında insanlardan çekinerek Allah'ın açığa çıkaracağı şeyi içinde gizliyordun[1*]. Oysa doğru olan[2*] Allah'tan çekinmendir. Zeyd eşiyle ilişiğini kesince onu seninle evlendirdik. Bunu yaptık ki, müminlerin evlatlıkları, eşleriyle ilişkilerini kesince onlarla evlenmeleri konusunda bir sıkıntı olmasın. Allah'ın buyruğu yerine gelmiştir.

[*] Zeyd eşini boşar da Allah.evlatlıkların boşadığı eşler konusunda örnek yapmak için beni Zeynep ile evlendirirse halkın içine nasıl çıkarım diye korkuyordun.

[2*]أَحَقُّ kelimesine sıfat-ı müşebbehe anlamı verilmiştir. Çünkü 39. Âyette şöyle buyrulmaktadır: “Allah'ın emirlerini tebliğ edenler, Allah’tan korkar, başka kimseden korkmazlar.”

Nebi Ve Resul Farkını Gösteren Peygamberimizi Allah'a Şikayet Eden Kadın

İkinci örnekte Mücadele suresindeki kadını göstereceğim. Önce Nisa suresindeki ayetleri göstereyim. Altmış dörtte diyor ki Biz hiçbir resulü, Allah’ın izniyle kendisine itaat edilmesi dışında bir amaçla göndermedik. Altmış beşinci ayette de şöyle deniyor Hayır! rabbine andolsun ki onlar, aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe, iman etmiş olmazlar. Mücadele suresinin ilk ayetinde anlatılan, bir kadın peygamberimize gelip kocasının zıhar yaptığını söylüyor, zıhar bir erkeğin eşine "sen bana anamın sırtı gibisin" demek. Evlilik devam ediyor gibi oluyor ama cinsel birliktelik bitmiş oluyor. Kadın peygamberimize gelip bu olayı anlatınca peygamberimizin kadına "bana göre eşine dönemezsin" dediği rivayet ediliyor ama kadın peygamberimizin bu hükmünü kabul etmiyor. Kabul etmemesini bırak, böyle söylediği için peygamberimizi Allah'a şikayet ediyor. Ayet bu; Allâh, kocası hakkında seninle tartışan ve Allâh’a şikâyette bulunan kadının sözünü işitti. Allâh, ikinizin birbirinizle konuşmanızı işitir. Çünkü Allâh işitendir, görendir. Surenin adı mücadele, o kadının mücadelesini anlatıyor. Eğer bu ayetleri resul ve nebi farkına bakmadan okursak çelişki oluyor. Nisa suresinin ayetlerinde peygamberimizi hakem yapıp verdiği karara boyun eğmeyenlerin iman etmiş olamayacağını söylüyordu, o kadın da peygamberimizi hakem yaptı, derdini anlattı ama peygamberimizin verdiği karara itiraz etti, hatta Allah'a da şikayet etti ama peygamberimiz kadına "senin böyle demeye hakkın yok, benim kararıma itiraz etme" gibi bir şey söylemedi çünkü "bana göre eşine dönemezsin" diyen nebi Muhammed (a.s) idi. O zaman kadar bu konu ile ilgili bir ayet inmemişti, olsaydı peygamberimiz o ayetleri söyler "bu ayetlere göre kocana dönersin/dönemezsin" derdi. O zaman kadının itiraz hakkı olmazdı çünkü konuşan resul olurdu yani Allah'ın hükümlerini söylemiş olurdu. Mücadele suresinin ilk ayetlerine bakarsan zıharla ilgili hükümler yeni inmeye başlamış. Allah ikinci ayette şöyle diyor İçinizden eşlerine zıhar yapanlar; bilsinler ki, o eşleri onların anaları değildir. Onların anaları ancak kendilerini doğuran kadınlardır. Şüphesiz onlar hoş karşılanmayan ve yalan bir söz söylüyorlar. Şüphesiz Allah çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır. O kadın peygamberimize geldiğinde bu hüküm henüz inmemişti, o yüzden peygamberimiz "bana göre eşine dönemezsin" diyerek kendi fikrini söylemiş. Bu söz ayet olmadığı için kadın itiraz etmiş. Tıpkı Hubab'ın Bedir gazvesi ve ve Hayber'in fethinde peygamberimize itiraz etmesi gibi.

Ben çok zeki birbiriyim de bunları görüyor değilim. Benim yaptığım çok insanı dinlemek yani tarikat ve cemaatlerin tam tersiyim. Onlarda efendi ne anlatırsa ona inanılır, kimse duyduklarını sorgulama ya da başkasından da dinleme ihtiyacı hissetmez. Ben ise olabildiğince çok insanı dinliyorum. Resul ve nebi farkını Zeki Bayraktar'dan öğrendim. Kendisi çok saygı duyduğum bir zattır. Üroloji uzmanı ama küçük yaştan itibaren aldığı din eğitimini bırakmamış, Marmara'da hadis üzerine lisans çalışması yapmış aynı zamanda da doktor olmuş. Resul ve nebi farkıyla daha fazla bilgi istersen bu videoya bakabilirsin. Nebi ve resul farkını gösteren ayetler - Zeki Bayraktar

Sarıkla Kılınan Namaz Daha Sevap Mıdır?

Hadis adı altında şöyle metinler var; "Sarıklı kılınan iki rekat, sarıksız yetmiş rekattan daha hayırlıdır.", "Sarıkla kılınan namaza on bin sevap vardır." Gerçekten peygamberimiz böyle bir söz söylemiş olabilir mi? Bir amelin sevap olup olmadığını kim belirler? Allah belirler. Zaten bunlar da Kur'an'da yazıyor. Sadaka ve oruçtan örnek vereceğim. Allah Bakara iki yüz yetmiş birinci ayette şöyle diyor; Sadakaları açıktan verirseniz ne güzel! Fakat onları gizleyerek fakirlere verirseniz; bu sizin için daha hayırlıdır ve günahlarınızdan bir kısmına da kefaret olur. Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. Ayet sadakaların açıktan verilmesiyle gizli verilmesinin farklı olduğunu, gizli vermenin daha hayırlı olduğunu söylüyor. Bakara yüz seksen dördüncü ayette hasta ve yolcuların ramazan orucunu daha sonra tutmalarına ruhsat tanıyor ama ayette şöyle bir ifade var Oruç tutmanızın ne kadar iyi olduğunu bilseniz, (hasta ve yolcu olmanıza rağmen) tutarsınız Hasta ve yolcuyken orucu bırakmamak daha iyiymiş. Bu örnekler çoğaltılabilir. Allah bir ameli yapmakla onun daha faziletli halini yapmayı örnek vermiş. Bunların içinde namazın sarıkla kılınırsa daha hayırlı olacağına dair bir ayet yok. Yukarıda Kur'an'ı Allah'ın açıkladığını ve resul ile nebi arasındaki farkı gösterdim. Bu iki konuyu iyi bilirsen uydurma hadisleri tespit edebilirsin. Bir şeyin sevap olduğunu kim söyleyebilir? Allah değil mi? Nasıl söyleyecek? Resulü vasıtasıyla tabi ki. Bir şey resulden geliyorsa mutlaka Kur'an'da vardır. Hele sevap günah diye bir şey içeriyorsa mutlaka Kur'an'da olmalı. Sarıkla namaz kılmak Kur'an'da olmadığına göre o zaman bu söz doğru değildir. Allah sadaka ile orucu söylemiş eğer namazın sarıkla kılınması daha faziletli, sevaplı olsaydı Allah bunu da söylerdi. Üstelik özendirici bir ifade ile bunu söylerdi. Mesela "sarıkları başlarında namaz kılanlar için cennette tükenmez nimetler vardır" gibi ama böyle ifadeler yok.

Sarık Mekkelilerin Yaşam Tarzıydı

Benim yaptığım hadisleri inkar değildir. Yüzlerce uydurma sözü peygamberimize mal etmişler. Bu sözleri korumak peygamberimize, bu dine ihanettir. Peygamberimizin yaşadığı dönemde sarık, sakal vb Mekkelilerin yaşam tarzıydı. Sarık islamla beraber ortaya çıkmış bir şey değildir. Sarık Arapların 50 derece sıcakta kafaları ile güneş arasına koydukları bariyerdir. Aynı zamanda kum fırtınalarında sarığın bir tarafını çözüp yüzlerini koruyorlardı. Arabistanda sarık amacına uygun kullanılan bir nesnedir. Bunun ibadetlerle hiç bir ilgisi yoktur. Bu insanlar müslüman olunca namaz kılarken kıyafetlerini değiştirmemiş, sarıkla namazlarını kılmışlar. Kur'an'da sarıkla namaza bir işaret yokken, sarığın Mekkelilerin kılık kıyafetinin bir parçası olduğu açıkken peygamberimizin "Sarıklı kılınan iki rekat, sarıksız yetmiş rekattan daha hayırlıdır" gibi bir söz söylemesi mümkün görünmüyor. Ama şu olmuş olabilir; peygamberimiz müslümanların müşriklerden, yahudi, hıristiyanlardan farklı görünmeleri için sarık, sakal ve dış kıyafet konusunda nasıl giyinmeleri gerektiğini söylemiş olabilir. Nitekim yahudiler de sakal bırakıyor, peygamberimiz müslümanlar yahudilerden ayırt edilebilsin diye bıyıkların kısaltılmasını söylemiş. Bunlar farklıdır, sarığın ibadetlerde daha sevaplı, fazileti olacağını söylemek farklıdır. Bunu söyleyecek olan yalnız Allah'tır.

Sonuç

Kur'an'ı Allah açıklamıştır. Resul ve nebi farklıdır. Resule itaat farzdır ve Allah'a itaattir ama Kur'an'da nebiye itaat edin diye bir ayet yoktur. Resul konuştu mu ayet konuşuyor demektir, nebi konuştu mu kendi fikrini söylüyor demektir. Peygamberimiz resul sıfatıyla konuştuğunda, ayetleri tebliğ ettiği için, hiçbir mümin erkeğin ve kadının itiraz hakkı yoktur ama aldığı kararlar ayetlere dayanmıyorsa itiraz edilebilir. Bundan dolayı peygamberimizin her söylediği, her uygulaması sünnet değildir. Resul ve nebi farkının anlaşılması uydurma hadisleri temizlemek için de çok önemlidir. Peygamberimizin dini konularda yaptığı konuşmalar resul sıfatıyla yaptığı için ki onlar bugün bize hadis metni olarak ulaşmışlardır, mutlaka Kur'an'a dayanıyor olmalı. Eğer bir hadis Kur'an'a aykırı hükümler içeriyorsa, rivayet zinciri ne kadar tutarlı görünürse görünsün yüzde yüz uydurmadır. Hadisi uyduran insanlar rivayet zinciri uyduramaz mı? Rivayet zinciri önemli bir kriterdir ama asıl bakılması gereken hadisin Kur'an'a aykırı olup olmadığıdır.