Diyanet Namaz Vakitleri Yanlış Mı Doğru Mu?


Diyanetin namaz akitleri yanlış mı doğru mu diye bir arayışın varsa doğru sayfadasın. Diyanet yanlış vakitlerde namaz kıldırıyor ve oruca başlatıyor. Süleymaniye Vakfı uzun yıllar yaptığı gözlemler sonucu, ilgili ayet ve hadise göre imsak ve yatsı namazının vaktinin yanlış hesaplandığını tespit etti. Diyanete uyarı yapmışlar. İsra 78 ve bakara 187 ayetlerinde "sabah namazı ile imsak aynı saate denk gelir, peygamberimiz de böyle yapardı” diyor yani aslında oruç için yeme içmeyi bırakma vakti olan imsak ile sabah namazının vakti aynı anda giriyor ama bugün imsak vaktinde ezan okunurken ayetlere hadise dikkat edilmiyor. Önce diyanet'e yapılan uyarıyı gösterip sonra nerede nasıl yanlış yaptıklarını yazacağım.

İmsak ve Yatsı Namazı Konusunda Diyanete Uyarı

Oruca Başlama Zamanında ve Sabah Namazında Yapılan Hata

Burada yapılan hata İsra 78 de ki “kuranel fecr” ifadesinin yanlış tanımlanmasından başlıyor. Gelenekte bu ayete sabah namazının şahitli olduğu şeklinde meal veriyorlar. Ayette şu kelimeler geçiyor; "kurâne", "el fecri", "meşhûden". Buradaki kurâne'ye "Kur'an'ı Kerim" manası veriyorlar. Buradaki anahtar kelime ve anlamı bilinmeyen kelime Kuran. Kuran "karae" fiilinden edilen bir mastar olup toplanmak anlamındadır. Burada kast edilen Kur'an'ı Kerim değildir. Ayette geçen diğer ifade El fecr nedir? Hepimiz fecrin seher vakti olduğunu biliyoruz. O zaman "ve kur'âne el fecri" ifadesi seher vaktinde toplanan, bir araya gelen şeyi anlatıyor demektir. Burada gün doğarken güneşin ışıklarını kast ediliyor. Bu aynı zamanda Bakara 187'de ki "Fecrin olduğu tarafta, ak çizgi kara çizgiden size göre tam seçilinceye kadar yiyin, için; sonra orucu geceye kadar tamamlayın" ifadesiyle aynı vakittir. İsra 78'in sonundaki "meşhûden" şahit olunan, gözle görülen demek. Bütün bunları bir araya getirince sabah namazının, oruca başlama zamanının vakti ortaya çıkıyor. Bu konuda bir de peygamberimizin tan yerinin ağarması nasıl olur, ne zamana kadar yenebileceğine dair hadisi var. Biz dinimizi peygamberimzden öğrenmeyeceksek kimden öğreneceğiz? Peygamberimizin gösterdiklerini mi esas alacağız yoksa din adına konuşmaya yetkili kurumları mı? Peygamberimizin hadisinde oruca başlama zamanı şöyle;

“Yiyin, için; yukarı tırmanarak yayılan (kızıllık) sizi etkilemesin; enine yayılan kızıllığı görünceye kadar yiyin, için.”, kaynak Ebu Davud, vakt’us-sahûr, hadis no 2348; Sünen’ut-Tirmîzî, Ma cae fî beyân’il-fecr, hadis no 705.

Bütün bunlar üzerine İsra 78'in doğru tercümesi şöyle oluyor.

İsra
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım (Nahl 98)

78.Namazı gereği gibi kıl (huşû ile/ne dediğini bilerek!) Güneş’in batıya meylettiği saatlerde (öğle ve ikindiyi), havanın kararmasıyla birlikte (akşam ve yatsıyı) ve fecrin ilk ışıklarının toplaştığı saatlerde de (sabah namazını kıl!) Şüphesiz ki, fecir ışıklarının toplaşması; işte o (sabah namazı vaktidir ve insanlar tarafından), çıplak gözle açıkça görülmektedir.

Görüldüğü üzere anlam birden bambaşka, “fecrin ışıklarının toplandığı saat” oldu ve bu herkes tarafından görülür diye devam ediyor. Allah bu ayette fecr ışıklarından bahsediyor. Yani ufka baktığında bakara 187 de geçen siyah ip beyaz ip olayının toplandığı anı söylüyor. Bilindiği üzere sabah namazının başladığı an aynı zamanda oruca da başladığımız an. Oruca başlama zamanına da bakarsak ayette şöyle geçiyor.

Bakara
Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım (Nahl 98)

187.Oruç gecelerinde kadınlarınızla cinsel içerikli konuşmalar yapmak size helal kılındı. Onlar sizin için bir elbise, siz de onlar için bir elbisesiniz. Allah kendinize ihanet ettiğinizi bildi de yüzünüze baktı ve sizi affetti. Artık onlarla birleşebilirsiniz. Allah’ın sizin için yazacağını (çocuk sahibi olmayı) isteyin. Fecrin olduğu tarafta, ak çizgi kara çizgiden size göre tam seçilinceye kadar yiyin, için; sonra orucu geceye kadar tamamlayın. Mescitlerde itikâf halinde iken kadınlarınızla birleşmeyin. Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır, onlara yaklaşmayın. Allah âyetlerini insanlara böyle açıklar ki kendilerini korusunlar.

Peygamberimizin hadisini tekrar yazayım. Altındaki resim, hadisin, İsra 78'in ve bakara 187'nin gösterdiği zamanın resmidir.

“Yiyin, için; yukarı tırmanarak yayılan (kızıllık) sizi etkilemesin; enine yayılan kızıllığı görünceye kadar yiyin, için.”, kaynak Ebu Davud, vakt’us-sahûr, hadis no 2348; Sünen’ut-Tirmîzî, Ma cae fî beyân’il-fecr, hadis no 705.

Bu resimdeki saat oruca başlama, yeme içmeyi bırakma zamanı oluyor ama diyanet ramazanda imsak vaktinde ezan okuduğunda tan yeri ağarmamış oluyor, zifiri karanlıkta ezan okunuyor. Ayette ve hadiste bildirilen hiçbir şeye dikkat edilmiyor. İnsanlar fazladan oruç tutuyor dahası vakti girmeden sabah namazını kılıyorlar. Sabah namazını kıldıklarını zannederken aslında teheccüd namazı kılmış oluyorlar. Diyanet'in ramazanda imsak diye ezan okuduğu saatin görüntüsüyle Kur'an'a göre imsağın olması gereken görüntüsü aşağıda.

Diyanet'e Soru

Diyanet eğer takviminin doğru olduğunda ısrar ediyorsa, ramazanda sabah ezanını fecri sadıkta okuyorlarsa o zaman Diyanet'e göre fecri kazib ne zamandır? Fecri kazib yalancı fecir demek. Seher yaklaştığında önce yalancı, aldatıcı bir aydınlık olacak. Bu geçince fecri sadık başlıyor. Diyanetin ezan okuduğu saat zifiri karanlık. Bu saatten önce yalancı aydınlık olması mümkün değil. Kısa bir animasyonla bunu göstereyim.

İmsak vakti ne zamandır? (4 dakika)

Akşam ve Yatsı Namazı

Yatsı namazındaki hatayı yine İsra yetmiş sekizden öğreniyoruz. Ayette bütün namazların açıkça hava tam kararmadan kılınmış olması isteniyor. Başta yazdığım Diyanet Vakfı’nın mealini tekrar yazayım gündüzün güneş dönüp gecenin karanlığı bastırıncaya kadar (belli vakitlerde) namaz kıl; (17:İsra 78) Ayette görüldüğü üzere bütün namazlar gecenin karanlığı bastırıncaya kadar kılınmış olmalı. Daha iyi gözlemlemek için yazın yatsı ezanı okunurken bakarsan, hava karardığında ezan daha yeni okunuyor. Bu durumda yatsı vaktinin girdiği zaman yanlış tespit ediliyor demektir. Yatsının kılınacağı vakit bittiğinde Diyanet yatsı için ezan okuyor. Halbuki yatsı ezanı hava kararmadan bir süre önce okunmalı ki insanlar hava kararana kadar namazlarını kılsınlar. Süleymaniye Vakfı namaz vakitlerini tespit etmek için Kutuplara kadar gittiği için, şu an namaz vakitleri konusunda en doğru bilgi, tespit Vakfın hocalarındadır. Akşam ve Yatsı vakti nasıl tespit edilir Vakfın sitesinden alıntı yaparak göstereceğim. Her gün üç doğuş ve üç batış olur demiştim. Doğanları üstteki videoda gördün. Batanlar ise güneş, birinci şafak ve ikinci şafaktır. Güneş batınca akşam namazı girer.

akşam namazı vakti

Akşam namazı girdiğinde gökyüzünün durumu.


Üstteki fotoğrafta görülen beyazlığın dağılmaya başlamasıyla birinci şafak batar ve yatsı vakti girer.

yatsı namazı vakti

Yatsı namazı girdiğinde gökyüzünün durumu.


Batı ufkunun kararmasıyla birlikte yatsı namazının vakti çıkar.

yatsı namazı son vakti

Yatsı namazının vakti çıktığında gökyüzünün durumu.


Bu fotoğraflarda görünen vakitlerin nasıl tespit edildiğini görmek için Abdülaziz Bayındır’ın Ekvatordan Kutuplara Namaz ve Oruç Vakitleri makalesinden ilgili bölümü okuyabilirsin.

Akşam ve Yatsı Namazlarının Vakti Nasıl Tespit Edilir?

Gece, güneşin batmasından doğmasına kadar geçen süredir. Gece kılınacak namazlarla ilgili olarak Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“… ve gecenin zülefinde namazı tam kıl.” (Hûd, 11/114)

Zülef (زلف), yakınlık anlamında olan zülfe (زلفة)’nin çoğuludur. “زُلَفًا مِّنَ اللَّيْل = gecenin zülfeleri” yani gündüze yakın vakitleri olur. Yakınlık, gündüzün aydınlığı ile gecenin karanlığının karışık olmasıyla anlaşılır. Ona alacakaranlık veya tan denir. Arapçada çoğul, en az üçü gösterdiğinden alacakaranlıklar üçten az olamaz. Güneşin batmasıyla başlayan birinci alacakaranlık birinci şafağın batmasıyla biter ve ikincisi başlar. İkinci alacakaranlık da havanın iyice kararmasına kadar sürer. Sonra uyuma ve dinlenme vakti olan geceye girilir. Gecenin sonuna doğru akşamkine benzer bir alacakaranlık daha oluşur. Bunun ilk bölümü, seher vakti diye anılır. Sabah namazı vaktiyle karıştırıldığı için ona fecr-i kâzib de denir. Gecenin son alacakaranlığı, fecr-i sâdığın doğmasıyla güneşin doğması arasındadır.

Fecr-i kâzibin alacakaranlığı gece yarısına katıldığı için sayı üçe iner. Birincisi akşam namazının, ikincisi yatsının, üçüncüsünde de sabah namazının vakti olur. Gecenin ortası, teheccüd vaktidir. Fecr-i kâzibte ufuk aydınlığı, yatsı vaktindeki gibidir. Fecr-i sadıktan güneş doğana kadar olan da akşam namazının alacakaranlığıyla aynıdır.

Not : Bu makalede geçen “gece yarısı” yada “gecenin ortası” bildiğimiz anlamda gece saati 12 olması değildir. Gecenin bölümleri ve gece yarısını alttaki şekilden görebilirsin.

1- Akşam-yatsı (Akşam alacakaranlığı)

2- Gecenin ortası

3- Seher-imsak (Sabah alacakaranlığı) şeklinde olmaktadır.

Bu durumda hadiste belirtilen gecenin üçte biri akşam alacakaranlığını da içine alan bölümler olmaktadır.

gecenin bölümleri

Akşam namazı vaktinde güneşten gelen kızıl ve beyaz ışıklar gecenin karanlığına karışır. Daha sonra bu ışıklar kümeleşerek enine uzayan kızıl veya beyaz ışık kuşakları oluşturur; beyaz kuşak üstte, kızıl kuşak ortada olur. En altta siyah bir kuşak oluşunca akşam namazının sonuna gelinmiş olur. Güneş ufkun 6° altında iken en parlak yıldızlar görülmeye başlar. Buna sivil tan denir. Rafi b. Hadîc dedi ki, “Allah’ın Elçisi sallallahu aleyhi ve sellemle akşam namazını kılar da birimiz ayrılırsa okunun düştüğü yeri kesin olarak görebilirdi.

Acele edin de akşam namazını yıldız doğmadan kılın.

Gecenin karanlığına karışan ışıklarla, ufukta fecr-i sadıktaki gibi siyah, kızıl ve beyaz ışık kuşakları dağılmaya başladı mı yatsı vakti girer. Bu sırada güneş ufkun 8.5° altına inmiş, karanlık artmış, yıldızlar kümeleşmeye başlamış olur. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle demiştir: “Ümmetim, yıldızlar kümeleşmeden akşam namazını kılarlarsa fıtrat üzere olmaya devam ederler.”

Abdullah b. Ömer’e Şafak sorulunca “beyazlığın gitmesidir” demiş, ğasak sorulunca da, “kırmızılığın gitmesi” olduğunu söylemiştir. Bu, doğru bir tespittir. Ufuktaki beyaz kuşağın gitmesi, kızıl ışıkla karışması demektir. Yatsının başlangıcı için Ebu Hanife’nin şart koştuğu beyaz şafağın kaybolması bu olmalıdır. Bu sırada ufuktaki kızıllık ufka dağılır ve havanın iyice kararmasına kadar kaybolmaz. Bunu ancak, ufku iyi gözlemleyenler söyleyebilirler.

Taberi’nin sözleri de önemlidir. Ona göre şafak konusunda tefsirciler ihtilaf etmişlerdir; kimi onun kızıllık olduğunu, kimi zıt anlamlı olduğunu, kızıllığa da beyazlığa da şafak dendiğini söylemişlerdir. Ebu Hureyre ve Ömer b. Abdulaziz’e göre de şafak beyazlıktır. Burada bahsedilen beyazlık, yukarıdaki resimlerde kırmızı kuşağın üzerinde yer alan beyaz kuşaktır. Nebi aleyhisselamın “Akşam namazı vakti, şafak kayboluncaya kadardır” sözü, onun sabah namazı ile ilgili sözüyle birleştirilince yukarıdaki bilgilerin doğru olduğu anlaşılır. Çünkü kızıl ışık kuşağı dağılınca beyaz ışık kuşağı kaybolur.

Ufuk tamamen kararır ve en küçük yıldızlar dahi görünmeye başlarsa yatsı vakti biter. Şimdiye kadar yaptığımız bütün gözlemlere göre bu sırada güneş ufkun 17° altındadır. Birinci şafak akşam namazının, ikincisi de yatsının vaktidir. Bu konuda mezhep büyüklerinin ittifakı vardır. Hanefîlerden Serahsî şöyle der:

“Her gün üç doğuş ve üç batış olur. Doğuşlarda ortadaki doğuş yani ikinci fecir; batışlarda da ortadaki batış yani kızıllığın batışı esas alınır. Kızıllık batınca yatsı vakti girer.”

Şafiîlerden el-Mâverdî ile Mâlikîlerden Ahmed b. Ganim b. Salim de şöyle derler:

Üç doğuş; iki fecrin ve güneşin doğuşu; üç batış ise güneşin ve iki şafağın batışıdır. Sabah namazı, ortadaki doğuşla yani fecr-i sadıkla vacip olduğuna göre yatsı namazı da ortadaki batışla yani kızıllığın batmasıyla vacip olmalıdır.

Akşam namazın vaktinin sonunda oluşan kızıl kuşağın dağılması, batması sayılmıştır. Nitekim fecr-i kâzibin ışıklarının beyaz ve kızıl ışık kuşakları haline gelmesi de fecr-i kâzibin bitip fecr-i sadığın doğması sayılmıştır. Eğer bu durum dikkate alınmazsa bu ulemanın sözleri doğru anlaşılmaz.

Fecr-i kâzible gece yarısı bitmiş sayılmadığı için gecenin gündüze yakın vakitleri üçe iner. Öyleyse “… gecenin zülefinde namazı tam kıl.” (Hûd, 11/114) emri, akşam, yatsı ve sabah namazının farz olduğunu gösterir.

Şu âyet, yatsı namazının son vaktini bildirmektedir:

“Namazı… gecenin ğasaqına kadar… tam kıl.” (İsrâ 17/78)

Ğasq, karanlığın yoğunlaşmasıdır. O da ikinci şafağın sonunda olur. Hem yukarıdaki âyet hem de bu âyet, yatsı vaktinin batı ufkunun kararmasıyla birlikte çıktığını gösterir.

Ğasq’ın gerçek anlamı serinliktir. Kur’ân’da aynı kökten غاسِقُ = ğâsiq ve غَسّاق = ğassâq kelimeleri vardır. Zeccâc, الغاسِقُ = el-ğâsiq’in soğuk anlamında olduğunu, gündüze göre daha soğuk olduğu için geceye ğasik dendiğini söylemiştir. Aynı kökten الغَسّاق = el-ğassâq, mübalağa yani abartı ifade ettiğinden ona şiddetli soğuk (الزمهرير = ez-zemherîr) denmiştir. Şu âyetler, Kur’ân’ın bu anlamı doğruladığını gösterir:

“İşte böyle; azgınlar için kötü bir gelecek vardır, Cehennem… Onlar onun karşısında pişeceklerdir. Ne kötü yerleşgedir o. İşte böyle, tatsınlar onu; çok sıcak ve ğassak (çok soğuk) olanı. Aynı şekilde başka nice çifte azabı.” (Sad 38/55-58)

“…başka nice çifte azabı” sözü; hamîm = حَمِيمٌ ile ğassâq = غَسَّاقٌ’ın çifte azap olduğunu; aralarında zevciyet ilişkisi bulunduğunu gösterir. Hamîm çok sıcak demektir; insanı yakar. Çok soğuk da yaktığı için ğassâq’a çok soğuk anlamı vermek gerekir. İbn Abbas’ın, غَسَّاقٌ için; “çok soğuktur; soğuğu ile yakar” dediği bildirilmiştir. Bir âyet de şöyledir:

(Cehennemde) Ne serinlik, ne bir içecek tadacaklardır. Tadacakları şey, sadece çok sıcak ve çok soğuk olandır. (Nibe’ 78/24-25 )

Bütün buralarda serinliğe ve soğuğa dikkat çekildiğinden beyaz gecelerde ğasaq’ul-leyl = غَسَق اللَّيْلِ yatsının sonu yani gece serinliğinin arttığı vakittir. Bunlar, beyaz gecelerde fizikçilerin keşfini bekleyen şeylerdir.

Abdullah b. Ömer’in şafaka “beyazlığın gitmesi”, ğasaka da “kızıllığın gitmesi” demesi önemlidir. Çünkü ğasaktan sonra ufukta herhangi bir aydınlık kalmaz. İmam Şafiî ile Mâlikîler de aynı şeyi söylemiştir.

Allah’ın Elçisi şöyle demiştir: “Cebrail Kâbe’nin yanında bana iki kere imamlık yaptı. Birincisinde… güneşin battığı ve oruçlunun iftar ettiği saatte akşam namazını kıldırdı. (Birinci) Şafağın kaybolduğu saatte de yatsıyı kıldırdı… Cebrail ikinci kez imamlık yaptığında… akşam namazını ilk günkü vaktinde kıldırdı. Sonra yatsı namazını gecenin üçte biri geçmekte olduğu sırada kıldırdı (حِينَ ذَهَبَ ثُلُثُ اللَّيْلِ)...”

Zamanımızda şartlarına uyulmadığı için yatsı vaktinin bitişi olan ğasak’ulleylde yatsı ezanı okunûr. Fecr-kâzibin başında da sabah namazı ezanı okunur. Yukarıdaki resimler, yatsı veya imsak vaktini değil ğasak vaktini göstermektedir.

Yatsı namazının, gecenin ilk üçte birlik bölümünde kılındığını bildiren hadisler şöyledir:

Allah’ın Elçisi sallallahu aleyhi ve sellem bir gece yatsıyı geciktirdi. Ömer; “Namaz ey Allahın Elçisi, çocuklar ve kadınlar uyudular” deyince çıktı ve “Burada sizden başka bu namazı bekleyen yoktur” dedi. Âişe’ye göre o gün Medine’nin dışında namaz kılınmazdı. Yatsıyı şafağın kaybolmasından gecenin ilk üçte birinin (sonuna) kadar kılarlardı.

Abdullah b. Ömer dedi ki, bir gece oturduk, yatsı namazı için Allah’ın Elçisi sallallahu aleyhi ve sellemi bekledik. Gecenin üçte biri geçmekte iken veya daha sonra çıka geldi. İşi var mıydı, yok muydu bilmiyorum. Dedi ki, “Bu namazı mı bekliyorsunuz? Ümmetime ağır gelmese onlara bu saatte kıldırırdım.” Sonra müezzine emretti, kamet getirdi.

Bir adam Allah’ın Elçisine namaz vakitlerini sordu; bir cevap vermedi… güneş batınca emretti müezzin akşam için ikaamet getirdi. Şafak kayboldu¬ğu zaman da emretti; yatsı için kaamet getirdi. Ertesi gün… akşam namazını o kadar geciktirdi ki, nerdeyse şafak kaybol¬duğu zaman kıldı, sonra yatsıyı gecenin ilk üçte biri (bitene) kadar gecik¬tirdi. Sabah olunca soru soran kişiyi çağırarak: “Namaz vakitleri, şu iki vakit arasıdır” dedi.

Ebu Said el-Hudrî (r.a.) demiştir ki: Bir gün Yatsı namazını peygamber (s.a.v) ile birlikte kıldık. Fakat O, gecenin yarısına yakın bir zaman geçinceye kadar çıkmadı. Çıktıktan sonra “Yerlerinizden ayrılmayınız” dedi. Biz de yerlerimizde kaldık. Daha sonra şöyle dedi: “İnsanlar, namazlarını kıldılar ve yataklarına girdiler. Siz ise namazı beklediğiniz müddetçe namazdaymış gibi se¬vap aldınız. Eğer zayıfların zayıflığı ve hastaların hastalığı olmasay¬dı, bu namazı gece yarısına kadar geciktirirdim.”

Enes b. Malik’ten (r.a) gelen rivayet şöyledir: Allah’ın Elçisi (s.a.v) yatsı namazını gece yarısına kadar geciktirdi sonra namazı kıldı ve dedi ki insanlar namazlarını kılıp uyudular. Size gelince namazı beklediğinizden namazdaymış gibiydiniz.

Allah’ın Elçisi (s.a.v) bir gece ateme denilen namazı karanlık basıncaya kadar geciktirdi. Ömer; “Kadınlarla çocuklar uyudu” diye seslendi. Allah’ın Elçisi (s.a.v) çıktı, mescitte olanların yanına gelince dedi ki: Bu namazı burada sizden başka kimse beklemedi.

Bu hadislerde geçen “gece yarısı”, batı ufkunun tamamen kararması ile başlayan vakittir.

Yatsının ilk vakti Kur’ân’da yoktur. “… gecenin (gündüze) yakın vakitlerinde namazı tam kıl.” (Hûd, 11/114) ayetine göre güneşin batmasından sonra kılanan akşam namazı gündüze en yakın olandır. Gündüze yakın ikinci vakıt onun hemen arkasından başlayabilir. Bu yüzden Allah’ın Elçisi (s.a.v) bir korku yokken, yolcu da değilken …akşamla yatsıyı birleştirerek kılmıştır. Ama çoğunlukla akşam namazını birinci şafakta, yatsıyı da ikinci şafakta kılmıştır.

Dört mezhebin büyük âlimlerine göre yatsı vakti, havanın kararmasına kadar sürer. Hanefîlerden es-Serahsî der ki: İmam Muhammed el-Kitab’da yatsı vaktinin gece yarısına (batı ufkunun iyice kararmasına) kadar olduğunu söylemiştir.

İmam Şafii demiş ki; “Yatsının son vakti gecenin ilk üçte biri geçene kadardır. Gecenin bu bölümü geçince namazın vakti de geçer. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemden gelen rivayetlerin hepsi, bundan sonra vaktin çıktığı dışında bir şeyi göstermez.”

Oğlu Ebu’l-fadl’in bildirdiğine göre Ahmed b. Hanbel şöyle demiştir: Şafak kaybolunca yatsı başlar… Son vakti kimine göre gecenin üçte biri kimine göre de gece yarısıdır.

“Gece yarısı” ile “gecenin ilk üçte biri” sözleri aynı anlama gelir.

İbn’ul-Kasım demiş ki, Malik’e “Namazı gecenin üçte birine kadar geciktiriyorlar” dedik, bunu şiddetle kınadı ve sanki şöyle dedi: “İnsanların kıldığı gibi kılmalılar.” İnsanların yaptıklarını hoş görür gibiydi. Onlar yatsı namazını kırmızı şafağın kaybolmasından biraz sonra kılarlar. Şöyle dedi: “Allah’ın elçisi sallallahu aleyhi ve sellem, Ebubekr ve Ömer bu kadar geciktirmemiştir”.

Daha sonra gelen Şafiî ve Hanbelî alimleri, konu ile alakası olmayan şu hadise dayanarak yatsının sabah namazı vaktine kadar kılınabileceğine fetva vermişlerdir.

Ebu Katade’nin bildirdiğine göre Allah’ın Elçisi sallallahu aleyhi ve sellem gece sabaha kadar bineğinin üstünde yol almış, seher vaktinde inerek yatmış, beraberindekiler de yatmış, sırtına güneş vurunca uyanmış, biraz yol aldıktan sonra namazı kılmışlardı. Öğlen namazını kılıp yola çıktıklarında ashab; namaz konusunda yaptıkları kusurun sonucunun ne olabileceğini fısıldaşırken onlara; “Ben size örnek değil miyim? Uykudayken kusur olmaz. Kusur, o namazı diğer namazın vakti gelinceye kadar geciktirmektir. Kim böyle bir durumla karşılaşırsa uyanınca namazını kılsın. Ertesi gün de tam vaktinde kılsın” demiş.

Hadisin delil alınan kısmı şurasıdır:

“Kusur, o namazı diğer namazın vakti gelinceye kadar geciktirmektir.”

Bu hadis, uyuyakaldıkları için kılamadıkları sabah namazının, öğlenden önce kılınması gerektiğini gösterir. Buna dayanarak yatsı namazının vakti sabaha namazına kadar uzatilamaz. Eğer bu âlimlerinin sözleri doğru olsa, öncelikle sabah namazının öğlene kadar kılınmasına fetva vermeleri gerekir. Hiç biri bunu söylememiştir.

Hanefîler, hiçbir hadis kitabında bulunmayan şu hadise dayanarak yatsının vaktini sabaha kadar uzatmışlardır:

“Yatsının sonu, fecr-i sadığın doğduğu vakittir.”

Hanefîler’den Mahmud b. Ahmed el-Aynî (öl. 855 h.) bu konuda şunları der:

“Bu ifadelerle bize ulaşan bir hadis yoktur. Kitapları şerh edenlerin bu hadise dayanmaları ve hadisi Ebu Hureyre’ye mal etmeleri gerçekten çok şaşırtıcıdır. Böyle bir şey yoktur. (Kaynak : Abdülaziz Bayındır, Ekvatordan Kutuplara Namaz ve Oruç Vakitleri)

Süleymaniye Vakfı hocaları bu makaledeki bilgileri Diyanet’e defalarca ilettiler ama Diyanet kendi bildiğini okumaktan vaz geçmiyor. Böyle olunca Süleymaniye Vakfı kendi takvimini yayınlamaya karar verdi. Namazını ve orucunu gönül rahatlığıyla Süleymaniye Vakfının takvimine göre kılıp, tutabilirsin. “Ben diyanet’e bakarım. Onlar değiştirsin ben de değiştireyim” deme çünkü bu ayetleri değil din adamlarını rab edinme olur. Bu takvimin akıllı telefon ve tabletler için Android ve İos uygulaması mevcut, program yükleme merkezinden “Süleymaniye Vakfı Takvimi” diye ararsan bulabilirsin. Gittiğin her bölgeye göre namaz vakitlerini gösteriyor. Burada dikkat edeceğin şey yatsı namazının son vakti diye bir zaman var. Web sitesi de bu www.suleymaniyetakvimi.com